Birlik – Beraberlik Duruşu Eğitime de Yansır

Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Yücel, 15 Temmuz darbe girişimine karşı duran milli birlik ve beraberlik duruşunun eğitime de yansıyacağını belirterek demokrasi kültürünün yüzyıllar boyunca Türk gençlerine öğretilmesi gerektiğini söyledi

Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel 15 Temmuz darbe girişimin ardından Türk halkının destan yazan birlik beraberlik ruhunun eğitimde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini şu sözlerle anlattı: Dünyanın gelişmiş ülkeleri ekonomik gücü yüksek ülkelerdir. Bu ülkelerde kişi başına düşen milli gelir yüksektir, bilim ve teknolojide öncüdür, sağlık ve beslenme sorunları en alt düzeydedir, insanları refah içinde uzun yıllar yaşar. Kısacası bu ülkeler en çok ve en iyi üreten; en doğru ve en sağlıklı bölüşen ülkelerdir. Bir toplumun gelişmişliğini sağlayan bu maddi ögelerin yanında okuryazarlık, eğitim, seçim, demokrasi gibi olmazsa olmaz insani ögeler de büyük önem taşır. Zaten gelişmişlik, bütün bu unsurların eksiksiz biçimde bir arada oluşuyla mümkündür. Gelişmişlik, bunlardan birinin bile eksikliğini kabul etmeyen bir kavramdır. Gelişmenin lokomotifi ise ekonomidir. Dünyada en gelişmiş ülkelerin, kalkınmada eğitimi en önde tutan ülkeler olması, ekonominin lokomotifinin eğitim olduğu gerçeğinin en açık kanıtıdır. Görülmektedir ki bugüne kadar en öncelikli ve en büyük yatırımı eğitim alanında yapan ülkeler daima kazançlı çıkmışlardır.

SERMAYEMİZ GENÇ İNSAN
Dün olduğu gibi bugün de en kıymetli yatırım eğitimdir, yarın yine böyle olacaktır. Zira doğada ve yaşamda bütün ilişkilerin odağı insandır ve insanı değiştirip biçimlendiren de eğitimdir. Ülkemiz dünyanın en genç nüfuslarından birine sahiptir. Bu büyük potansiyel bizim için büyük bir şanstır ve elimizdeki en önemli kalkınma fırsatıdır. Altını çizerek belirtmeliyim ki ekonomideki, kalkınmadaki en önemli gücümüzü oluşturan genç insan sermayemizi değerlendirebilir, gençlerimizi iyi eğitebilirsek sonuç bizim için çok büyük kazanç olacaktır. Bu, “kalıcı katma değeri yüksek üretim” demektir ve bunu başarmak mümkündür. Genç nüfusumuzun yüksek niceliğini yüksek nitelikle buluşturma fırsatı, elimizdedir! Eğitim sektörüne yapılacak olan yatırımlar, diğer alanlardaki yatırımlardan farklıdır. Bu alanda yanlış yapma lüksü yoktur, hatanın bedeli ağırdır. Bu nedenle eğitim yatırımlarımız doğru olmalıdır, iyi olmalıdır. Ancak bu takdirde hedeflerimize ulaşılabiliriz. Çok açık ifadeyle; gençlerimizi, çocuklarımızı iyi yetiştirmeliyiz. Günümüz dünyasında sürdürülebilir bir kalkınma için her ülke, her toplum daha kaliteli kılmak amacıyla eğitimini titizlikle gözden geçiriyor. Biz de Türkiye olarak eğitimin amaçlarını iyi belirlemeli ve bütün çocuklarımıza, gençlerimize hatta bireylerimize eğitimin önceliklerini içeren bir eğitim kültürünü özümsetmeliyiz. Bunu başarmak; eğitimin temellerini iyi atmaktır. Öğretimi ancak böyle bir temel üstüne oturtulabiliriz.

SORUN YANLIŞ EĞİTİM
Milletimiz 15 Temmuz’da büyük bir felaketin eşiğinden döndü. Yaşanan o hain girişimin dehşet verici görüntülerini ürpererek anımsarken bu vahşetin bazı Türk askerleri tarafından Türk halkına karşı yapıldığını bilmek, bizleri ayrıca çok üzmekte ve düşündürmektedir: Bu insanlar nasıl eğitildiler? Kendi halkına, kendi milletinin demokratik iradesine, milli egemenliğe saldıran insanların eğitiminde ne gibi yanlışlar var? Eğitimde nerede yanlış yaptığımızı ciddi biçimde sorgulamak zorundayız. Kendi halkına, demokrasiye ve insanlığın bin yıllar sonunda ulaştığı yüce değerlere sırtını dönmüş hatta düşman olmuş bunca subayı, yargıcı, savcıyı, yöneticiyi, eğitimciyi yetiştiren eğitimin neresinde hata yaptık, nelerimiz eksikti, fırsatçılara nasıl koz verdik, bunlar titizlikle irdelenmeli, incelenmelidir. Eğitimin temeli çocuklarımıza, gençlerimize önce iyi insan olmayı, erdemli olmayı mili kültürümüzü ve insanlığın uygarlık değerlerini özümsetmeli, bu ilke ve değerleri içselleştirip evrensel dünya vatandaşlığı anlayışına ulaşabilmeyi sağlamalıdır. Eğitim kişiyi, ülkesinin ve dünyanın iyi insanı yapmalıdır. İnsanı, vatanını, milletini ve doğayı seven; yaşadığı toplumun sevinçlerini ve acılarını paylaşan bireyler yetiştirirsek, onlara birlikte çalışmayı, birlikte yaşamayı öğretebilirsek sağlam bir temel atmış oluruz ve işte o zaman bu yapı üzerine güçlü bir Türkiye inşa edebiliriz.

15 TEMMUZ’DA DESTAN YAZILDI
Son acı olay, kazanımları bakımından da büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin yaşadıkları dünya demokrasi tarihine altın harflerle geçecektir. Türk halkı birlik içinde olduğu takdirde neleri başarabileceğini bütün dünyaya göstermiştir. İnsanımız, Kurtuluş Savaşımızdaki gibi 7’den 70’e tek bir gövde halinde hareket etmiş, Cumhurbaşkanımızdan dağ başındaki çobanımıza kadar bütün halk tek ses, tek yürek olmuştur. Sonuç, gerçek bir demokrasi zaferidir. Bu sonuç ve ona ulaşıncaya kadar yaşananların tümü, özellikle de milli kenetleniş ruhu yüzlerce yıl boyunca çocuklarımıza verilecek en önemli ders, öğretilecek en önemli konu olacaktır. 15 Temmuz, zaman içinde geldi geçti sayılıp unutulmamalıdır. Her zaman anılarda canlı kalmalı, her vesileyle anımsanıp anımsatılmalıdır. Ülkede demokrasinin nasıl kazanıldığını, nasıl güçlendirildiğini gelecek kuşaklara öğretirsek Türkiye böyle felaketleri bir daha yaşamayacaktır. Türk halkı bu mücadelesiyle demokrasiye verdiği değeri bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. İşte bu güçlü demokrasi inancımızı temel alacak bir eğitim-öğretim anlayışı, geleceğimiz için umut verici olacaktır.

DEMOKRASİYE UYGUN EĞİTİM
Bu temeller üzerine oturan bir eğitim olmadan ekonomik zenginlik hiçbir şey ifade etmez. Bütün bunları yaparken eğitimde kaliteyi artırmak, çağa uygun hale getirmek zorundayız. Kaliteli eğitimi Türkiye’nin her köşesine yaymalıyız. Kalitenin oluşabilmesi için eğitim de diğer sektörler gibi rekabete açık olmalıdır. Rekabetin olmadığı bir yerde kaliteden bahsetmek mümkün değildir. Bugüne kadar Türkiye’de eğitim hizmeti yüzde 97 oranında devlet eliyle yapılıyordu, doğal olarak da rekabet içermiyordu. Eğitimde özel sektörün yani rekabetin payı ancak yüzde 3’tü. Hizmeti yapan da denetleyen de her şeyiyle devletti. Bu anlayışla, bu yapıyla, bu politikalarla eğitimin kalitesini artırabileceğimizi söylemek ne kadar mümkün olabilir? Günümüz dünyasında artık eğitim sadece devlet eliyle yürütülen bir hizmet olmaktan çıkmalıdır ve bir ölçüde de çıkmaktadır. Sevinerek söylemeliyim ki bugün eğitimdeki özelleşme oranı devlet teşvikiyle yüzde 6’lara kadar yükselmiştir ve bu durum, son yıllarda eğitimdeki en büyük zihniyet devrimidir.

SAYI DEĞİL KALİTE ARTMALI
Askeri liselere, polis kolejlerine ve diğer mesleki liselerine 13 yaşından itibaren girilmekteydi. Bu ne demektir? 13 yaşındaki çocuğu kolundan tutuyoruz, “asker ol, polis ol” deyip meslek lisesine gönderiyoruz. Çocuğun o mesleğe uygun olup olmadığı hiç araştırılmadan tamamen ailesinin isteğiyle bir meslek okuluna gitmesi, bize özgü bir yanlıştı. Bir çocuğun temel eğitim kültürünü, milli ve evrensel değerleri içselleştirmeden başladığı meslek eğitiminde, başka emellerin peşindeki çetelerin, kümelerin, organizasyonların eline düşme tehlikesinin ne kadar yüksek bir olasılık olduğu konusunda ülkemiz artık acı bir deneyime sahiptir. Yıllardır dile getirdiğim düşüncemi çok basitçe bir kez daha tekrar edeyim: ‘Bırakın öğrenci önce liseye gidip orada, yukarıda değindiğim değerleri kazansın, onun üstüne gidip bir mesleği öğrensin’

MESLEK EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
Her fırsatta açıkladığım bir başka düşüncem de şudur: ‘Meslek kazandıran kurslardan meslek okullarına kadar yeniden değer ve kaliteyi artıracak önlemleri süratle almalıyız. Türkiye, yıllardır üzerinde çalışılan mesleki yeterlilik kurumunu her alanda güçlendirip uygulamalarını hayata geçirmelidir’ Meslek kavramının ve iş hayatımızın geleneksel asalağı olan ‘her işi yaparım abi’ dönemi çok süratli bir şekilde kapatılıp sertifika akreditasyon dönemine geçilmelidir. Eğitim, oluşturulacak çağdaş denetim kurumları eliyle çok iyi denetlemelidir. Bu noktada, akreditasyon kurumlarının açılmasına ve akreditasyon kültürünün yerleşmesine acilen ihtiyacımız olduğunun altını çizmek isterim.

YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR
Eğitim, içeriğini ve programlarını dünyanın çözüm bekleyen sorunlarının dışında tutamaz. Eğitimin, sorunlara cevap veriyor olması şarttır. Eğitim programlarımızın içinde “birlikte yaşam kültürü” mutlaka yer almalı, “empati yapma”, “kültür ve medeniyetlere saygılı olma” mutlaka bulunmalıdır. Eğitim müfredatları mutlaka “çevreye ve etik değerlere duyarlı, ahlaki değerleri yüksek, dünyayı yaşanabilir kılmayı amaçlayan insanlar yetiştirmeye” yönelik olmalıdır. Bunlar verilemiyor ise ne sağlıklı bir eğitimden söz etmemiz mümkündür ne sevgiden, saygıdan ne de dünya barışından. Türkiye’nin bu çağdaş, gerçekçi eğitim hedeflerine yöneleceğinden, kalıcı ve sağlam bir demokrasi çizgisinde, insani gelişmişlik ölçüleri yüksek gençler yetiştireceğinden yani geleceğimizden çok ümitliyim. Biz bunları başarırız!


Sayfayı Paylaş

Diğer Haberler

Enver Yücel ‘Evrensel 50 İş İnsanı Listesine’ Girdi

Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Mütevelli Heyeti Başkanı, Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları (BUEK) Yönetim Kurulu Başkanı Enver Yücel, tek eğitimci olarak Türkiye’dek...

BAU Global Bünyesindeki Berlin International Üniversitesi Mezuniyet Töreni Gerçekleşti

8 yıl önce kurulan Berlin International Üniversitesi’nde bu yıl altıncı kez mezuniyet heyecanı yaşandı. Alman Eğitim Senatosu’ndan alınan akreditasyonlarla 97 farklı...

BAU ve HUAWEİ İş Birliği Cloud Hizmeti ile Bir Adım Daha Genişliyor

Huawei’in her yıl düzenlediği uluslararası etkinliklerden biri olan “Huawei Connect”, bu sene 17 Ekim tarihinde Paris’te gerçekleşti. ‘Unleash Digital’ temasıyla d...

INSTAGRAM

Hakkında

Tüm hayatını eğitime adayan Enver Yücel, 1974 yılından bu yana başta Türkiye olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden öğrenciye eğitim hizmeti sundu. Eğitimi dünyanın çözülmesi gereken en önemli problemi olarak gören Yücel, bu amaçla eğitim alanını bir sosyal sorumluluk alanı olarak tanımlıyor.

Enver Yücel'e Sor